Yazan : steven_stiffler 17 Aralık 2016 Cumartesi


"Uzun zaman sonra Thadland'den herkese merhabalar, mekanıma hoşgeldiniz" diye giriş yapmak isterdim ama maalesef henüz kendi Thadland'imi bulmuş değilim. Ben de sizin gibi aramaya devam edenlerdenim. En sevdiğim iştir buraya izlediğim -eski ya da yeni, güzel ya da değil- filmleri kısa kısa yazmak. Bunu uzun zamandır yapmadım; aslında bu yıl film izleme açısından çok verimli bir yıl geçirmedim. Biraz daha dizilere sardığım bir sene oldu. Kendimi epey Gallagher hissediyorum. Son dönemde favori listemdeki filmlerin bile ismini hatırlayamadığım oluyor. Uykusuzluk gelince bir bakayım dedim; tam 1 yıldır yazmamışım. Sonra toparlayayım dedim; kaliteyi de biraz düşürmüşüm. Bir sonraki yazıda çok daha iyi filmler yer alacak, şimdilik bu liste ile dönüş yapıyorum. Listeyi düzenlerken bir kez daha zamanın ne kadar hızlı geçtiği acı gerçeğiyle yüzleştim. Hepsini izlediğim dün gibi lakin üzerinden 1 yıl geçen filmler olmuş. Artık gençlik filmleri bile genç hissettirmiyor. BMS gazıyla girmişken fonda da The Dnc şarkılarını açtım. Ortamda Alex Moran ve Thad Castle eksik.

Full aksiyon ama çok fazla klişesi var. Biraz kanlı film yapalım demişler, tam olarak onu da becerememişler. Kesinlikle sıkıcı değil. İzlenebilir elbette, beklentiyi düşük tutup izlemek daha keyifli kılacaktır.

Filmin temasını sevdim. El kamerasından da bir rahatsızlığım yok. Chronicle tarzı olmuş, Chronicle'ı da sevmiştim. Zamanda yolculuk olayına biraz daha goygoy bir yaklaşımda bulunulmuş. Yalnız hikayenin karmaşık bir hal aldığı olay çok üzdü beni. Bu olmamalıydı sebep ya. İzlenebilir, sanki devamı da gelebilecekmiş gibi bir havayla bitti. "Sana saçma gelecek ama... Galiba dünyayı değiştirmek üzereyiz."

Kim Ki Duk ağır sorunlu ve rahatsız bir insan ama tutkuya ve bağlılığa olan farklı bakış açısıyla kendisini sevdiriyor. Hwal'de yine vazgeçilmezlik, tutku, bağlılık gibi unsurları kendi kafasından anlatmış ve izleyiciye farklı bir hava hissettirebiliyor. Her açıdan başarılı film, sessizliğe de alışınca zaten insan sıkılmıyor. Son sahnesini beğenmedim sadece, o kadar gözümüze sokmasına gerek olmayan bir sahne vardı. Diğer Kim Ki Duk filmlerine benzer bir hava Hwal'de de var, 7/10 puan verdim helalinden.

Bir sahnede kameraman yansıması yakaladım ama net iyi film, modern ortam romantikleri mutlaka sevecektir. Nick'in 6 yıl sonra Hannah'yı gördüğünde yaptığı bakış sahnesi muazzam Chris Evans oyunculuğu içeriyor. Aynı zamanda bana yakın zamanda yaşadığım 2 olayı anımsattı. Ya da bilmiyorum ben hala filmlerde hatırlamak istemediğim şeyleri hatırlıyor da olabilirim. "O gitti gideli en iyi halim bu sanırım. Somut bir şeyler biliyorum artık çünkü. Yıllarca hayal kurup olasılıkları düşünmek yerine bittiğini biliyorum artık." Çok duygulandırdı be.


"Lars and The Real Girl" Lars yalnızlığında ama biraz daha farklı bir yaşam biçimi olan; görünümü kadar büyük kalbi olan Fusi'nin soğuk ülkedeki sıcak karakterini keyifle izledim. Konu biraz absürt duruyor belki ama hikaye bir o kadar doğal. Kadınlara karşı son dönemde koyduğum mesafeye Fusi ile birlikte bir miktar daha mesafe ekledim.

Mesaj kaygısıyla çekilip de böyle tempolu ve eğlenceli film çok yoktur. Hikayenin geçtiği siyahi varoş mahallesinin atmosferini ve temposunu güzel yansıtmış. Chanel Iman'ı görmek güzel, şarkılar süper. It's My Turn Now sürekli dinlenebilecek kalitede.

Beklentisiz izledim, benim için "çerezlik" bir film olması yeterliydi ama çok daha fazlasını verdi. Kurgusunu da beğendim, bağlanış şekli de güzeldi. E sonu da merak uyandırdı. Çocuk filmi gibi ama büyüklere de hitap edebiliyor. Farklı bir süper kahraman hikayesi izlemek isteyen değerlendirebilir. İtalyan filmi olması ayrıca ilgimi çekti, sevdiğim bir lisan. 7/10, devamı gelecek gibi sanki...


Kumarın ve kumarcının dostu olarak ben beğendim. Başroldeki The Walking Dead Carol'a benzeyen abinin performansı oldukça sürükleyici. İki kişilik bir hikaye ve kurgu olmasına rağmen sıkıcı değil. Kumar içeren bir hikayeye duygu yükleyebilen bir film olmuş, helalinden 7/10 puan çalışır.

Bir sabah televizyonda gördüm. Her zaman olduğu gibi yine başından kalkamadım. İşim vardı, erteledim. Film boyunca Rocky'nin hazırlandığı Apollo Creed dövüşü bana göre biraz kısa sürüyor. Round geçişleri biraz hızlı diyeyim. Ama verdiği gaz, özellikle şarkısının coşturması adamı spor salonuna koşturuyor. Rocky'nin ne denli bir romantik serseri olduğunu da görüyoruz. Yalnız şaka maka filmin üzerinden 40 yıl geçmiş, verdiği heyecan hala aynı.

Diziye olan özlemden dolayı çok büyük beklentiyle izleyince beklentinin altında kalıyor, kabul etmek gerekir. Ancak filmde yine özendirici, cezbedici ve eğlenceli parti ortamı var. Bazı sahneler abartı ve gereksiz, sanki aceleye getirilmiş gibi. Hayranlarının filmin çekilmesi için bütçeye katkı yapması önemli fedakarlık. Bu fedakarlığa daha güzel bir film gelebilirdi diye düşünüyorum. Yine de sıkılmadan izledim. Dizisi 20 dakika her şeyi unutturup güzel vakit geçirtirdi. Filmi de 1 buçuk saat boyunca en azından eğlence veriyor.

Yakın zamanda Adana'ya da gelen Scarlett Johansson ve Chris Evans'ın hiç yaşlanmadığının kanıtı niteliğinde bir film olmuş sanki. Sınav filmi buradan esinlenmiş ama Sınav daha iyi. Daha çok duygu var, bunda konu güzel ama tipik Amerikan soğukluğu ve duygusuzluğu ile çekilmiş. Yer yer absürt sahneler barındırıyor ve oldukça klişe bir son ile kapanıyor.

Avrupa Şampiyonası'na verilen 2 günlük arada, sıcaklarda soğuk bir iklimde geçen bir film olması nedeniyle biraz serinlemek için, biraz nostalji yapmak için izledim. Bir de ikinci filmi izlemeden tekrar izlemek istedim. Tabi ki ikinci filmi hala izlemedim. Özellikle yol filmi olması, 90lar havası taşıması dolayısıyla iyi vakit geçirmek için güzel bir seçenek. Sakarlık ve salaklık kısımları şimdi biraz abartı geliyor tabi. 

Sıkmıyor, akıyor, izlenebilir bir hali var ama sonu yaklaştıkça mantık hataları tavan yapıyor. J Lo hala çok güzel. Film ise beklediğimden farklı bir konuda gelişti, psikolojik bir film olarak fena değildi. Çerezlik kategorisinde değerlendirilebilir.  

İzlediğim en kötü Steve Carrell filmiydi. İlk 45 dakika iyi idare ettim, umutluydum ama 45 dakikadan sonra sürekli bitsin diye süresine baktım. Çok sıkıcı, bir o kadar insana bir şey vermeyen, çerezlik bile diyemeyeceğim bir film olmuş. 4/10 Steve Carrell ve Paul Rudd hatrına.

"Gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır" diye belirtmeye gerek olmayacak kadar sıradan bir hikaye. Ayrıca çok duygusuz bir anlatım söz konusu. İzlediğim kötü spor filmlerinden biri oldu. 

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -