Archive for Ağustos 2012

Fenerbahçe 3 - 0 Gaziantepspor | STSL 2.Hafta

İçimde futbol konuşacak heves kalmadı. Alex-Aykut Kocaman olayını ilk başta ciddiye almamıştım ama şu an geldiği nokta gerçekten üzücü... Zaten dün maç oynanırken bile kimse maçı konuşmadı. 3 Temmuz'un bölemediği, aksine daha da bütünleştirdiği Fenerbahçe taraftarını; Alex-Aykut Kocaman şeklinde bölünmüş olarak görmek çok canımı yakıyor.

Önce maçı konuşalım; adet yerini bulsun. Alex'siz, 4-4-2 sistemiyle sahadaydık. Hem önde basmayı becerebildik, hem çok pozisyona girdik. Sisteme henüz alışmamışlığın verdiği handikapla rakibe pozisyon da verdik tabi ki... Ancak bunların çalışarak atlatılacak şeyler olduğunu düşünüyorum. Kuyt ve Sow şu ana kadar birbiriyle uyum içerisinde gözüktü ancak dün akşam her ikisine de istedikleri topların atılamadığını düşünüyorum. Selçuk-Topal ikilisi idare ediyor ama aranan ideal ikili olamaz. İkisi de çok defansif. Selçuk'un son maçlardaki Iniesta pasları dün akşam da devam etti. Topal da çok çalıştı, Mehmet Topuz da... Mehmet Topuz geçtiğimiz iki sene forması en garanti oyunculardan birisiydi. Bunun sebebi performansı değil de alternatifsizliğiydi. Ancak bu sene forma aslan ağzında ve Mehmet Topuz şu ana kadar gösterdiği performansla formayı kapıyor. Ben orta sahada değerlendirilebileceğini ve tutacağını, orta saha transferine gerek kalmayacağını düşünüyorum. Dün çok iyi bir Mehmet Topuz izledik. Krasic fuleleriyle takıma hareket getirdi. Günümüzde sağ kanat/sol kanat ayrımı zaten yok. Kanat oyuncuları her iki kanatta da oynayabiliyor. Krasic de solda oynarak bunu gösterdi. Egemen ve Yobo henüz uyum sürecini atlatamadı. Ben ikisinin birbirini tamamlayacak stoperler olduğunu düşünmüyorum. İdare etsinler yeter. Hasan Ali'nin hücumu iyi, savunması zaman zaman aksıyor. Ancak şu ana kadar çok sevdiğim ve çok arayacağımızı düşündüğüm Ziegler'i aramadım. Gökhan Gönül dün akşamki maçın yıldızlarındandı. Mert Günok ise şüphesiz ismi en başa yazılacak kahramandı. Bu hem iyi, hem kötü... İyi; çünkü eleştirilerin dozu kaçmadan nasıl bir kaleci olduğunu gösterdi. Kötü; çünkü çok pozisyon verdiğimizin somut bir açıklaması.

Gaziantepspor'da ise; günün çalışkan isimleri Binya ve İbricic'ti. Binya sağ bek olarak oynamayı bilmese de; çok gitti geldi. Karşısında Krasic olmasına rağmen çok gitti geldi diyelim biz ona. İbricic çok kaliteli ve ayağına top yakışan bir futbolcu. Gaziantepspor'da fark yaratacak tek isim gibi gözüküyor şu an. İkinci yarı Fenerbahçe'nin 4-5-1, 4-3-3 karışımı bir sisteme dönmesiyle; Gaziantepspor çok üstün oynadı. Bunun sebebi Fenerbahçe defansıyla forveti arasındaki uçurumdu. Sow attığı golle rakibin fişini çekerken; Kuyt yine gol dakikalarında bir rakibi daha boş geçmedi.

Aziz Yıldırım'ın anons yapacak duruma gelmesine çok üzüldüm. Ancak bunu bir skandal olarak görmüyorum. Tarihi bir an, fakat skandal olarak değerlendiremeyiz. Asıl skandal; başkanın oraya inecek konuma gelmesi. Aykut Kocaman futbol oynadığı dönemde Aykut'tu. Artık ya Aykut Hoca, ya Aykut Kocaman olmalı. Fenerbahçe'nin evladı diye; "Aykut" şeklinde seslenilmesi hoş olmuyor. Üstelik Fenerbahçe'nin evladı gibi muamele görmediği şu dönemlerde herkesin buna dikkat etmesi gerektiğini düşünüyorum. Alex ile Aykut Kocaman arasında ayrım yapanlar var bir de... Geneli aslında Aykut Kocaman'ı istemeyen ve sevmeyen kitle. İş o kadar uç noktalara gelmiş ki; Fenerbahçe kaybetse de Aykut Kocaman mutsuz olsa ve gönderilse diye bakanlar bile var. Alex ile Aykut Kocaman'ı ayrıştırmak, sarı ve laciverti ayırmaya çalışmak gibi bence... Ben ikisi arasında bir ayrım yapamam ve yapanlara da anlam vermekte zorlanıyorum. Taraftarın bu kadar bölünmesi ise içimi parçalıyor. Fenerbahçe çok büyük bir ailedir, aile içerisinde de sorunlar olur elbet ama hiç bir sorunun bu kadar büyütüldüğünü hatırlamıyorum. Türkiye'de gerçekten 70 milyon teknik direktör var. Zira kadınlar bile toplu halde hocayı sorguluyorsa, Türkiye'de hoca olunmaz. Fenerbahçe'ye çok acilinden Azizsilin lazım. Bu Alex-Aykut Kocaman olayında da iki tarafın ılımlı yaklaşarak sorunu çözmesi lazım. Yoksa vaziyet kötü... Bazı değerler şampiyonluktan, başarıdan daha önemlidir. Aykut Kocaman ve Alex de bu değerlerdendir.
26 Ağustos 2012 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Tottenham 1 - 1 West Bromwich Albion | EPL 2.Hafta

Tottenham ve Andre Villas-Boas arasındaki uyum süreci henüz atlatılabilmiş değil. Atlatılana kadar da Tottenham ekstra puan kayıpları yapacak gibi gözüküyor. Aslında kötü de oynamıyorlar. Yalnız dün çok gol pozisyonu verdiler. Tottenham adına maçın en iyisi iki ayağında birbirinden farklı kramponuyla dikkat çeken Assou Ekotto'ydu. Kazanmak için herşeyi yaptı. Pozisyona girdi, gol attı, çizgiden çıkardı. West Bromwich de boş takım değil. Lukaku forvet hattına sınıf atlatmış. Çok çalışıyor. Kendisi giremese; arkadaşlarını pozisyona sokuyor. Tottenham'da Andre Villas-Boas; Livermore'u epey destekliyor gibi. Zira iki maçtır ilk onbirde sahaya sürüyor. Tottenham'a kaleci lazım diyorum hep ama Friedel dün yine yaşını şaşırtan kurtarışlar yaptı.

İkinci yarıda maç 0-0 iken Van der Vaart'ın yerine Adebayor oyuna girdi ve yeniden Tottenham taraftarıyla buluşmuş oldu. Jermain Defoe'nin ofsayt gole kayarak sevinmesi ise Pro Evolution Soccervâri bir görüntüydü. Assou Ekotto'nun golünden sonra West Bromwich beraberlik için inanılmaz çalıştı. İki top çizgiden çıkarıldı. Ataklarda başrolde hep Lukaku vardı. Neticede 90+1'de Morrison'ın golü geldi ve maç berabere gitti. Kaleci Foster'ın bile orta sahaya koşarak gole sevinmesi, West Brom'un beraberliği ne kadar istediğinin bir göstergesi.

Sezon başında futbolu bıraktığı açıklayan Tottenham kaptanı Ledley King ise maçta tribündeydi ve taraftar King'i alkışladı.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Spartak Moskova 2 - 1 Fenerbahçe

Ruslar acayip millet... Futbola onca yatırım yapıyorlar, milyon dolarlar harcıyorlar; boş tribünlere Şampiyonlar Ligi elemesi oynuyorlar. Spartak Moskova gün itibariyle bizden iyi takım... Kurada da en çok istemediğim takımdı. Ligleri oynanıyor, bizden daha hazırlar. Kadroları bizden daha iyi. En azından orta sahaları bizden daha iyi.... Romulo çıkıyor, De Zeeuw giriyor. Emenike çıkıyor, Welliton giriyor.

Aykut Kocaman bugüne kadar Avrupa maçlarında başarılı olamadı. Geçen sezon direkt katılacakken elinden çalınan haktan dolayı da o güzel kadroyla Avrupa göremedi. Takımın başındaki üçüncü yılında ilk defa Fenerbahçe'den güçlü bir takımla karşılaştı. Daha önce elendiklerimiz bizden güçsüz takımlardı. Vaslui karşısında ise rahat tur atlayabilecekken, son bölümlerdeki bireysel performanslarla tur atlamayı başardık. Bence Spartak Moskova karşısında oynamamız gerektiği gibi bir futbol oynadık. Alexsizlik sürpriz değildi ama Alex yokken, onun kadar mücadele etmeyen Cristian'ın oynaması büyük soru işaretiydi. Fenerbahçe'de Alex elbette yeri geldiğinde kesilecektir. Ancak Alex kesilecekse yerini doldurmak değil, çift forvet oynamak mantıklıdır. Dün solda Sow'un oynaması da bir başka eleştirilecek detaydı. Kuyt kanatta da etkili, forvette de... Sow da dün çok iyiydi ama daha çok forvet gibi gözüktüğü dakikalarda göze battı. Kuyt ve Sow'un ileride basması bize rakibi oynatmama seçeneğini sundu. Ancak rakibi oynatmamak öncelikli plan olmamalı. Planların içinde rakibi vurmak da olmalı. Bunu yapmak için yeterince pozisyon bulamamaktı sıkıntı...

Fenerbahçe hakkında bir film çekilse, senaryo ancak bu kadar tirajik olabilirdi. Moskova eşleşmesi ve Emenike'nin gol atması...Benim beklediğim birşeydi, şaşırmadım. Emenike'nin Aykut hocanın elini öpmesi elbette ki güzel bir jestti. Bu taraftarın içinde kalan ve kalacak olan bir uktedir Emenike. İnsan ister istemez duygulanıyor. Golden sonra kötü giden oyuna değişiklikle müdahale gelmeliydi. Biz değişiklik beklerken daha iyisi oldu, beraberlik golünü attık. Selçuk Şahin'den yine müthiş bir orta, Sow'dan müthiş bir asist... Kuyt zaten bitiriyor. Maç 1-1'e geldiğinde yapılacak bir müdahale galibiyeti getirebilirdi. Bu Alex de olabilirdi, Stoch da, Krasic de... Yine saçma bir gol yedik ve skorda tekrar geriye düştük. Artık gelecek değişiklik skoru tekrar eşitleme çabasıyla gelecekti. Bu da işleri sıkıntıya soktu.

2-1 kötü sonuç değil elbet ama 1-1 gibi güzel bir sonuç çok daha umut verici olacaktı. Fenerbahçe'nin oynadığı futbol "1-0 da olsa yeneriz" dedirtemiyor. Fenerbahçe'nin de bu tip "tek ihtimalli" durumlarda yaşadığı stresi göz önünde bulundurursak; rövanşta beklentim düşük. Gol yiyeceğimizi düşünüyorum ama kaç tane atabiliriz bilmiyorum. Uzatmalara gidebileceği tahminim var sadece...
22 Ağustos 2012 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Dikiz : Matej Vydra

İngiltere Championship takımlarından Watford bu sezon çok iyi bir kadro kurdu. Menajerlik koltuğunda Gianfranco Zola oturuyor. İtalyan hoca transferde de ülkesine yönelerek Udinese'den kiralık oyuncular getirdi. Kalede yılların tecrübesi Almunia var. Forvetlerinde benim beğendiğim isimlerden olan Joe Garner ve ligin tecrübeli golcülerinden olan Chris Iwelumo var. Watford'un bu sezon ligin flaş takımlarından olacağını düşünüyorum. Takıma yeni katılan isimler arasında bir isim var ki; bu sezon boyunca kendisini takip edeceğim. Çek golcü Matej Vydra, Udinese'den gelen oyunculardan birisi. Watford'da 2 maça çıkan oyuncu, ilk maçında Lig Kupası'nda 120 dakika forma giydi ve galibiyet golünün asistini yaptı. İkinci maçında ise dün Crystal Palace karşısında oyuna sonradan girdi ve 90+4'te galibiyet golünü attı.

Bu sezon gözlerimiz Watford'un golcüsü Matej Vydra'da olacak.
19 Ağustos 2012 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Newcastle 2 - 1 Tottenham | EPL 1.Hafta

Tottenham futbolunu ve Premier Lig'i şaşırtıcı derecede özlemişim. Newcastle United'ın çok iyi bir kadrosu var. Hatta hemen hemen Tottenham ile başabaş bir kadrosu olduğunu düşünüyorum. Sürekli fark yaratabilecek bir Bale'leri yok. Tottenham'da ise Newcastle'ın forvetleri yok mesela... İki takım bu sezon sıralamada 4-5-6.lık için birbirleriyle kapışacaktır.

Andre Villas-Boas ve yeni transferler Tottenham taraftarı için sezon açılışına ayrı bir heyecan katıyordu. Tottenham maça 4-2-3-1 dizilişiyle başlayınca aklıma yine ister istemez Fenerbahçe geldi. Herşeyi Fenerbahçe'ye bağlıyor gibi gözüküyorum belki ama diziliş ve eldeki sistem aynı olunca insan ister istemez Tottenham'a imreniyor. Çok iyi başladılar yine maça... Harry Redknapp Tottenham'ı gibi başladılar. İki top direkten döndü. İkinci yarıda Demba Ba'nın şık golü geldi. Tartışmalı bir pozisyonda hakeme fiziki temasta bulunan Newcastle United çalıştırıcısı Alan Pardew anında oyundan atıldı. Maç başından beri yoklayan Jermain Defoe, ofsayt kokan bir golle eşitliği sağladı. Tottenham'da ilk onbirin sürpriz ismi bence Jake Livermore'du. Forma numaralarındaki değişiklikler ise gözden kaçmadı. Van der Vaart, geçen sezon Adebayor'un giydiği 10 numarayı giyiyor. Gareth Bale ise yıllardır giydiği 3 numara yerine bu sezon 11 numarayı giyiyor. Artık tam bir Ryan Giggs veliahtı sayılır. Hatem Ben Arfa'nın penaltısı galibiyeti Newcastle'a getirdi. Bence maçın hakkı beraberlikti.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Elazığspor 1 - 1 Fenerbahçe | STSL 1.Hafta

Dört resmi maç oynayıp da hiç birinde golü yemeden futbol oynamayan bir Fenerbahçe izledik. Bu yüzdendir ki Aykut Kocaman'ı artık savunamıyorum. Henüz sezon başı ama taraftara umut verebilen tek şey Dirk Kuyt. Elazığspor karşısında yine vasatı aşamayan bir Fenerbahçe ve şaşırtmayan bir puan kaybı.

Bülent Uygun'un hocalığını tartışmam. Bence ülkemizin en iyi teknik direktörlerinden birisi... Vasat futbolcularla başarılı olabilen bir hoca. Bucaspor'a yaptığını Elazığspor'a da yaptı ve yepyeni bir kadro kurdu. Takımın temeliyle çok oynadı. Ancak dün akşam gösterdi ki; Elazığspor ligin sürprizlerinden olmaya aday olacak. Faubert, Zaki, Feindouno gibi yıldız diyebileceğimiz futbolcuları var. Bunların yanında Anadolu takımlarında müthiş iş yapabilecek bir Bilica ve kendisini ispatlamış bir Herve Tum'u var. Zeegelaar da dün akşam dikkat çekti ama bu oyununu tüm sezona yayabilecek mi merak konusu... Asıl merak ettiğim ise; Faubert, Zaki, Feindouno gibi Avrupa'nın iyi şehirlerinde futbol oynamış isimlerin Elazığ'daki yaşantılarına uyum sağlayıp sağlayamayacakları. Bu futbolcular bugün var ama yarın olmayabilir. Elazığ bizim için illa ki güzel bir şehirdir, ancak bu tip futbolcular genelde bu tip gelişme aşamasındaki şehirlere uyum sağlama sıkıntısı yaşayabiliyor. Gelelim bizim konumuz olan Fenerbahçe'ye. Savunma dörtlüsü facia. Bekir geçen sezon müthiş maçlar çıkardı, bu sezona yerlerde bir performansla başladı. Egemen'in tecrübesine güveniyoruz tamamen. Orhan Şam'ı beğenirim ama Fenerbahçe'ye geldiğinden beri zerre üzerine koyamadı. Caner asla bek olmamalı. Bence Özgür Çek de bek olmamalı ama elde bir sürü açık oyuncusu varken ve bek alternatifi yokken, en azından daha önce sol bek oynamış olan Özgür Çek'i bek alternatifi olarak kullanmalıyız. Neticede Caner Erkin dengesiz bir futbolcu. Özgür Çek'i bu sene de oynatmazsak eğer çok üzülürüm. Orta sahada günün sürprizi Cristian'ın kesilmesiyken; golden sonra kurtarıcı olarak oyuna yine Cristian alınıyor. Fenerbahçe yine gol yemeden hücum futbolunu düşünmüyor. Fenerbahçe istatistiklerde Elazığspor'un bile gerisinde kalıyor. Tamam istatistik herşey demek değil ama üretmek için çaba göstermelisin. Elazığspor'un 10'dan fazla ortası varken, Fenerbahçe'nin 3 ortası oluyorsa Fenerbahçe'nin forvetinde aldığı her topu gol yapabilecek bir isim yoksa gol atamaz.

Dün akşam golü yedikten sonra "hurraaa" şeklinde çılgın ve plansız bir hücum anlayışına büründük. Beraberlik golünü attıktan sonra ise orta sahasız bir sisteme döndük ve çılgın hücumumuz devam etti. Beraberlik golüne gelelim. Efsanemiz Rıdvan Dilmen o golü Fenerbahçe tarihinden silmek gibi talihsiz bir açıklamada bulunmuş bence... Futbolda bu insiyatif maalesef ki var. Önde olan takımın futbolcusu, futbol oynamayı düşünmediği kadar skora yatmayı düşünüyor. Bülent Ertuğrul'un akşam yaptığı şark kurnazlığı da Elazığspor'a gole mâl oldu. Kimse inanmadı ve oyun devam etti, bunda tartışılacak birşey yok. Zaten Bülent Ertuğrul'un da golü izlediği, Kuyt golü attıktan sonra yerde kıvranmaya devam ettiği apaçık ortada. Futbolumuz yerlerde ama kalite bu kadar da düşmemeli... Krasic'in oyuna girmesi hücumu inanılmaz zenginleştirirken, pas olayını da inanılmaz abarttık. Krasic'in vuramadığı ve en net pozisyonlarımızdan biri olarak aklımızda kalan o pozisyon da top oraya gelene kadar herkes vurabilir, her an herkes golü atabilirdi.

Spartak Moskova karşısında umutsuzum. Hem kadro olarak eksiklerimiz var, hem orta sahamız yerlerde, hem de takımın özgüven sorunu var. Hocamız Alex varken Alex'siz sistem oynatmaya çalışınca da futbol oynamaya fırsat bulamıyoruz. Çözüm; Alexsiz sistem oynatmaya çalışmak değil de Alex'in kağıt üzerinde son sezonunda da kendisinden en iyi şekilde faydalanabileceğimiz bir oyun oynatmaya çalışmak olmalı.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Ne İzledim? #20

Bazı filmleri izlemek için doğru zamanı beklemek gerekir ya; American Reunion da öyle oldu benim için. Vizyondayken niyetlendim, gidemedim. Daha sonra da tabi HD kalitede düşmesini bekledim. Çok sıkıldığım, gülmeye çok ihtiyacım olduğu bir zamanda izledim nihayet. Gerçi gülmek hangimizin ihtiyacı değil ki ? "Dişleriniz sapsarı değilse bol bol gülün, eğlenin, sevin, sevilin" sosyal mesajımı da verip filmlere geçeyim.

Puandan da anlaşılacağı üzere olumlu anlamda yazıyorum; beklentilerimi alt-üst etti. Başrold Hugh Jackman var tabi ama yine de bu kadar kaliteli ve seyir zevki yüksek bir film olduğunu tahmin etmemiştim. Robotlar ve efektler çok başarılı. Oyunculuklar da öyle... Lost'tan özlediğimiz Evangeline Lilly de var. Kevin Durand yine uyuz bir karakteri canlandırıyor ve insanı uyuz ediyor. Çocuk oyuncu çok iyi oynamış. Filmografisine baktım, küçük yaşına rağmen iyi yapımlarda oynamış. Tabi gelecekte çok daha iyi olabilir. Aksiyon adına son zamanlarda izlediğim en sağlam filmlerdendi. Çocuk da izleyebilir, yetişkin de... Baba-Oğul izlerse şükela olur. Ben babamla izlediğim filmleri pek hatırlamam mesela. Robocop vardı Robocop. Ha bir de filmin başında Hugh Jackman'ın canlandırdığı Charlie karakterine gider yapan bir kız çocuğu vardı; acayip tatlıydı lan.

Şu ağzıyla muhtemelen okul hayatında sınıfın en sevilmeyen inek kızı olması muhtemel ama şu haliyle çok sevimli be...

Son günlerin en popüler filmlerinden biri aslında... Duymayan varsa kendi ayıbı. İsminden dolayı Fransız filmi olduğunu aklımdan geçirmemiştim ama oyuncu isimlerini görür görmez anladım tabi. Fransız filmlerini pek sevmem, Amelie falan overrated. Intouchables ise o kadar hayat dolu bir film ki; intiharın eşiğindeyken izlesem vazgeçerim.Balotelli tipiyle sert bir görünüme sahip olan Driss'in, aslında renkli bir karakter olması ve Omar Sy'ın bunu canlandırmasına hayran kaldım. Hüzün ve mutluluğu bir arada buluyorsunuz. İzlediğim en iyi Fransız filmi. Gerçek bir hikayeden alıntı olan filmde; iki karakter birbirinin yaşama şeklini etkiliyor. Bu arada Omar Sy'ın gırtlağı da tipik siyahi gırtlağı. Caz falan söyler çok rahat...

Anna Faris'ten ve afişten dolayı bir Hollywood komedi klişesi bekliyordum. Hâla klişeymiş gibi geliyor belki de ama anlam veremediğim bir keyif aldım filmden. Şüphesiz bunda 80lerin enfes müziklerinin kullanılmasının payı büyük. Dans sahnesi American Wedding'ten özenti olsa da; kahkaha attığım tek sahneydi. Çerezlik bir film diye izlemeye başladım ama gerçekten çok beğendim. Teresa Palmer için diyeceğim; Kristen Stewart'ın sarışın hali. Başrol kadrosu beni pek tatmin etmese de; oyunculukları da iyi buldum. Önyargılarımda yanıldım ve komedi izlemek izleyenlere Take Me Home Tonight'ı rahatlıkla tavsiye edebilirim.

Çok özlemişim. Müthiş zevkle izledim. Yine çok güldüm. Stifler'ın sahneleri yine efsaneydi. İlk filmlerde "olsa da olur olmasa da..." dediğim Kevin karakteri bu filme cuk oturmuş. Güldüm ve eğlendim, pastanın son dilimi yine müthiş olmuş. Yalnız; Mena Suvari hala güzel ve zarifken, Tara Reid bitmiş. Tabi bir de Oktay Derelioğlu'na sormak lazım. Filmde ilk üç filmden esintiler olması da çok şahaneydi. Oz'un üçüncü filmde olmamasına kadar değinilmiş, detay ve özetli esintiler sunulmuş. Hüzünle karışık izledim ya... Çok beğendim, 9/10 ile favoriler listeme ekledim.

Özgün bir film olmuş. 10 milyon dolarlık bütçeyle iyi iş çıkarmışlar. Çok fazla siyasi mesaj içeriyor ve bunların çoğu yerinde... Ancak sorun şu ki; çok fazla siyasi mesaj içeren filmler beni zaman zaman sıkıyor. Komedi olarak kahkalar attırmıyor belki ama güldürürken düşündüren sahneleri var. Sadece Kuzey Kore sahnesinde kahkaha attım, o sahnede herkes atıyordu zaten...

Jonah Hill'in başarılı işlerinden biri... Öyle ki; ben çok sıradışı bulmasam da, film hakkında pek çok övgü ve beğeni okuyabilirsiniz. Filmdeki ikili bana; Simon Pegg ve Nick Frost'un Hot Fuzz filminde canlandırdığı ikiliyi anımsattı. Yer yer güldüren sahneler mevcut. Son yıllarda çok güldüren filmler izlemek zaten zor. O yüzden; 21 Jump Street kurtarmış diyebilirim. Filmin sonundaki sürpriz isim ise gerçekten şaşırttı. Çünkü Castte ismi yazmıyor ve konuyla ilgili reklamı da yok. 6,5'tan 7 puana tamamlanabilir.

Fatih Akın'ı çok sevdiğimi her fırsatta dile getiririm. Gegen Die Wand'i bunca zaman izlememe sebebim Sibel Kekilli önyargımdı. Önyargılarımı bir kenara bırakıp sakin bir kafayla izledim de; çok iyi be! Fatih Akın'ın filmlerinde genelde çarpık ilişkiler oluyor ve ben bu tip ilişkilerin olduğu filmlere dört dörtlük diyemiyorum. Çok etkisinde kaldığım doğrudur. Müthiş müzik seçimleriyle filmin etkisinde kaldım ve hatırladıkça aklıma şarkılar da gelecek. Birol Ünel'in kanlı kanlı oynadığı sahne filmdeki performansının tavan yaptığı sahnedir. Fatih Akın büyük reis, Sibel Kekilli de gerçekten iyi oynamış ama filmin yıldızı şüphesiz ki Birol Ünel. Erotik sahnelere çok takılmadım, bu filmde olması gerekiyormuş; olmuş. Filmde sevemediğim en önemli detay; Meltem Cumbul. Sevmiyorum, sevemiyorum. Çok ağır dram, çok da etkileyici.. Bir Iag Bari klibi var ki; öyle neşeli bir müzik bile sahnelerle birleştiğinde içimi parçalıyor. İzledikten sonra haykırmak istedim, hâla düşündükçe haykırasım geliyor.

Klişe olmamasını sevdim. Romantik/Komedi demeyelim de; direkt romantik diyelim biz buna. Sonunun tahmin ettiğim gibi çıkmamasına artı puan verdim. Yer yer ufak tefek sıkılmalarım da olmadı değil... Sevgiliyle izlenebilecek filmler kategorisine girer.

Eğlenceli, sevimli bir Kore filmi. Belki Hollywood filmi olsaydı puanları bu kadar yüksek olmazdı. Çocuk oyuncu çok sevimliydi. Zaten güldüren de onun sahneleriydi. Çerezlik.

14 Ağustos 2012 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tom Carroll

Fotoğraftaki futbolcu Tottenhamlı Thomas Carroll... 1992 doğumlu. Yani 20 yaşında. Fizik olarak oldukça yetersiz olduğu hatta Tottenham A takımıyla antrenmanlara çıkması bile çok büyük başarı olduğu gözüküyor. Yetenekli mi ? İlla ki birşeyler vardır. Bir ya da iki kere izledim, çok sıradışı işler yapmadı. En azından Salih Uçan'dan daha fazla izleme fırsatı bulmuşum. Geçen sezonu kiralık geçirdi. Muhtemelen bu sezonu da kiralık geçirir. Sezon içerisinde belki bir, belki iki takıma kiralanır.

Fotoğrafı paylaşma nedenim Tom Carroll'ın zayıflığı ve fizik olarak yetersiz görünüşü... Bir de birkaç sene sonra bakalım Tom Carroll'ın görüntüsüne. Hadi bakalım...
13 Ağustos 2012 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Karamsar Fenerbahçe Tablosu

Geçen sezonki Süper Kupa'nın üstüne yatan Federasyon, bu sezon kupa finalini geçen sezon için bahsi geçen Erzurum'da oynattı. Sezonu Fenerbahçe ve Galatasaray bitirmişti, yine ikisi açtı. Sezonu Cüneyt Çakır bitirmişti, yine Cüneyt Çakır açtı. Türk Futbol Tarihi'nin en overrated hakemi yine maçın önüne geçmeyi başaran bir yönetim sergiledi.

Fenerbahçe maça kötü başlamamışken golü yedi. Sakatlanan Volkan'ın yerine oyuna giren Mert henüz ısınamamışken, yediğimiz ilk baskıda golü yedik. Nonda'nın golünü anımsatan bu golden sonra bu kez Samuel Johnson'ı hatırlatan Alex'in golü geldi. İlk yarıdaki kötü tabloda çıkabilecek en iyi sonuçtu 1-1. İkinci yarıda hakem ikramıyla atılan ikinci Galatasaray golünün ardından, her an golü koklayan Dirk Kuyt'ın beraberlik sayısı ve Engin Baytar'ın oyundan atılması Fenerbahçe'ye hareket getirmedi. Fenerbahçe eleştiriliyor, Aykut Kocaman eleştiriliyor; çünkü takım çok yavaş. Penaltı kararı da çok tartışmalı. Cüneyt Çakır aynı penaltıyı Avrupa'da bir maçta veremez. Ya da verir, keza kendisi maçın önüne geçmeyi sever.

Aykut Kocaman eleştiriliyor, çünkülerine gelelim şimdi... Fenerbahçe'deki eksikliğin transfer olduğunu düşünmüyorum. Orta sahaya mutlaka bir transfer lazım. Hatta Egemen yerine yabancı bir stoper de almalıydık. Ancak belli ki eldeki kadro bu olacak. Hocanın sistemle ilgili sıkıntısı var. Aykut Kocaman sistemi elindeki kadroya göre kurmuyor. Hoca her röportajında diyor ki; "çok savaşan ve topu ayağında çok tutan bir takım oluşturuyoruz." Fenerbahçe elbette çok savaşacak; ancak bu eldeki oyuncularla olacak birşey, sistemle olamaz. Çünkü sistem kadroya uymuyor. Hoca agresif takım yaratmak istiyor, agresiflikle uzaktan yakından alakası olmayan Cristian'la oynuyor. Hoca topu ayağında tutan takım yaratmak istiyor, Bekir ve Egemen gibi iki top çıkaramayan stoperlerle oynuyor. Hele dün bunlara Orhan Şam da eklenince Fenerbahçe ceza sahası önüne hapsoldu.

Mehmet Topal'ı beğenirim. İyi bir çapadır. Yetenekleri kısıtlıdır. Yavaş tempoda oynar. Agresif değildir. Yani yine Aykut Kocaman'ın kafasındaki Fenerbahçe düşüncesine uymayan yapıda bir oyuncu. Hele ki Cristian ile oynadıklarında şeffaf bir yapıya bürünüyorlar. Emre Belözoğlu'nun yanına 4 senede bir adam koyamadığımıza ve Mehmet Topal geldiğinde Emre Belözoğlu'nu kaybettiğimize yanarım. Ancak yine üzerine basıyorum; sorun sadece Emresizlik değil. Mental birşeyler de eksik. Takımda büyük bir fizik sorunu var. Aykut Kocaman'ın iyi bir teknik direktör olabilmek için bence hâla şansı var. Ancak teknik ekibinin yeterliliği konusunda şüphelerim hiç bitmeyecek. Büyük kondisyoner sıkıntısı var. Güçlü gelen oyuncu zamanla güçsüzleşiyor. Buna verilebilecek en net örnek Dia ve Niang'tır. Yine Sow da oldukça güçlü gelmişti, ancak şu an ne durumda bilmiyoruz. Şimdi de Kuyt çok güçlü geldi ve takımın en güçlü oyuncusu şu an. Ancak bu performansını ne kadar sürdürür göreceğiz. Fenerbahçe zevk veren, rakibin üzerine basan, agresif bir oyun oynamazsa Kuyt'ın da bu ekstra katkıları çok sürmeyebilir.

Bekir Fenerbahçe kariyerinin en kötü maçını oynadı. Mert gününde değildi. Hasan Ali idare ediyor, Ziegler'i aratmadı şu ana kadar. Fenerbahçe'yi 10 kişilik rakibe basamayacak kadar aciz görmek üzüyor taraftarı. Karamsar tablonun baş sebebi de bu... Aykut Kocaman takımı 2010-2011 sezonun ikinci yarısındaki gibi oynatmaya çalışmalı. Top yine bizdeydi ve genelde rakip yarı alanda etkili işler yapardık. Ha bir de Krasic geldi diye Stoch, Kuyt formda diye de Sow unutulmasın. Gerekirse bazı maçlarda çift forvete geçilsin. Orta sahaya da yeni bir Appiah alınmalı, çok net.

Galatasaray tabi ki şampiyonluğun en büyük adayı. Kibirli hocası ve antipatik kadrosuna rağmen fizik olarak çok iyi durumdalar. Kadro olarak Fenerbahçe'den çok üstün olduğunu düşünmüyorum. Sadece orta sahaları iyi... Ama orta sahanın kanatlarında da biz iyiyiz mesela. Stoperleri de bence Şampiyonlar Ligi'nde zayıf halka olur. Öyle büyük heveslere kapılmasınlar. Fenerbahçe'den tek farkı fizikleri. Kondisyon olarak sıkıntı yaşamıyorlar.
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Vaslui 1 - 4 Fenerbahçe | 90 Dakika

Fenerbahçe yine tutuk bir futbol oynamış, sezonun ilk maçı olduğu unutularak acımasızca eleştirilere maruz kalmıştı. Burada fikirlerimi belirttim. Tabi ki memnun değildim. Ancak, acımasızca eleştirmek gibi yersiz bir davranış olduğunu da belirttim. Çarşamba akşamı Vaslui deplasmanında skor olarak ezici bir galibiyet aldık, ancak futbolun tatmin ettiği yine söylenemez. Sadece şunu unutmamak lazım; Fenerbahçe'de sabırlı bir oyun taktiği hakim olacak. Bu taktik gereği de taraftar çok zorlanacak. Aykut Kocaman 90 dakikalık performansa bakacak ve futbolcuları öyle değerlendirecek.

Müthiş başladığımızı kabul etmek gerekir. 2 dakikada 2 tehlikeli atağımız oldu. Erken gelen gol de düşünülebilecek en iyi senaryoydu. Vaslui'nin yanıtının gecikmemesi işleri bozan detay oldu. İlk pozisyonda golü yedik. Savunmamız aksıyor. Yobo bu takıma şart ama yanına da transfer şarttı bence... Egemen biraz risk transferi oldu. Elbette ikili birbirine uyum sağlarsa sıkıntılar da azalacak. 1-1'den sonra istediğimiz pas oyununu oynamakta zorlandık. Vaslui sadece mücadele ederek var olmaya çalıştı. Nitekim orta sahası inanılmaz boşluklar verdi, sadece Selçuk ve Cristian bu boşluklardan faydalanacak kapasitede oynayamadılar.

 İkinci yarıda yine toparlanmamız uzun sürdü. Hoca pas oyunu istiyor ama bu oyunda orta sahaya bir Emre lazım. Hatta Appiah olursa daha iyi olur. Emre eksikliğini çekiyoruz. Selçuk ikinci yarıda müthiş paslar attı, üstünlük golü de bu pasların biri sayesinde geldi belki ama; genel olarak Selçuk da çok etkisizdi. Şüphesiz maçın kahramanı Volkan Demirel. Penaltıyı kurtaracağı duruşundan belliydi ama bir talihsizlikle o top gol olsaydı, 2-1 bize çok büyük stres yükleyecekti. Galibiyet için sadece Volkan'ın kahramanlık yapması tabi ki yetmeyecekti. İşte orada da büyük tecrübe Dirk Kuyt devreye girdi. Semih Şentürk'ün İnönü'de Beşiktaş'a attığı golün bir fotokopisini çekti. Ardından diğer golü de atarak galibiyeti garantiletti. Ben en çok Sow'un golüne sevindim. 2 dakika önce çok net golü kaçırmış ve morali bozuktu. Genel olarak da moralinin bozuk olduğu gözüküyor. O gol Sow'u yeniden Fenerbahçe'ye kazandırdı.

Şimdi Spartak Moskova ile gruplar için oynayacağız. En çok istemediğim eşleşmeydi. Dinamo Kiev ve Spartak Moskova bize en ters gelecek oyun yapısına sahip takımlar... Kötü eşleşme oldu ama kağıt üzerinde Fenerbahçe daha iyi takım. Gruplarda eşleşseydik güzel eşleşme derdim. Spartak Moskova'nın fizik olarak daha hazır olacak olması beni korkutuyor sadece... Ha bir de Emenike... Yine gözler dolacak.

10 Ağustos 2012 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

FM 2012 - Leicester City Kariyeri | 2.Sezon

8 ay olmuş kariyer yazmalı... Açıkçası bu yıl çok fazla Football Manager oynama fırsatı da bulamadım. Aslında Football Manager 2012'yi oyun olarak çok beğendim. Sadece dediğim gibi, fırsat bulamadım. Oyunun yeniliklerine alışmakla ilgili sıkıntım olmadı. Football Manager 2013 Türkçe gelecekmiş, ön siparişini verip alacağız onu da bakalım. NİHAYET diyorum. Her oyunda mutlaka bir Championship kariyeri yapıyorum. Tercihim paralı ve potansiyelli takımlar oluyor. Yıllarca alt ligde kalmanın bir anlamı yok. İlk sezonu yazmıştım, üzerinden çok zaman geçmiş ama ikinci sezonu da yazayım istedim. İlk sezon 104 puanla şampiyon olarak Premier Lig'e yükselmiştik.


Sezon genelindeki transfer durumumu görüntüdeki şekilde... Yedek kaleci olarak Tottenham'dan David Button'ı transfer ettim. Stoperde ilk onbir için Cedric Mongongu, rotasyon için Jack Hobbs'u transfer ettim. Sağ beke iki genç ismi serbest transferden renklerimize bağladık. Giulio Donati ve Yoann Andreu. İkisi de çok iyi bekler. Sol bekte Reto Ziegler'imiz ile Konchesky'yi yedekledim. Orta sahada Josuha Guilavogui, kiralık olarak Abu, serbest transferden Owen Hargreaves ve Mariga gibi isimleri aldım. Kanatlar için Karim Ait Fana ve rotasyon için James Henry'yi transfer ettik. Victor Moses ise en yüksek bonservisi verdiğim oyuncu oldu. Ben Moses'i her oyunda alırım. Forvete oyunun efsanelerinden Carlos Fierro'yu aldım. Devre arasında Nordström, Jeff Louis gibi isimlerle geleceğe yatırım yaparken, takımda sürekli huzursuzluk çıkaran Button'ın sözleşmesini fesh edip; kaleye Papa Coulibaly'yi aldık.

Hazırlık maçlarında performansımız fena değildi. Lige Everton mağlubiyetiyle merhaba dedik. Sheffield United'ı kupada yendikten sonra aldığımız moralle ligde de ilk galibiyetimizi aldık. Sezon içerisinde almış olduğumuz skorlar yukarıdaki ve aşağıdaki görüntülerde...

Chelsea'ye karşı farklı mağlubiyetler alırken; United, City, Arsenal ve Tottenham'a en azından kafa tutmayı başarabildik. Sezon içerisinde aldığım en seksi skorlar ise şu şekilde;

 Arsenal'ı deplasmanda elimden kaçırışım büyük sürprizdi.

 Ancak evimizde Arsenal'a acımadık. Kırmızı sevmem, affetmem.

Stoke City karşısında ise Trabzonsporlulara sevindirecek bir galibiyete imza attık. 6-1 sezon içerisindeki en farklı galibiyetimiz oldu.

Manchester City'yi ise deplasmanda 1-0 yenerek rakiplerimize gözdağı verdik. Koskoca zengin Manchester City... Sen mi büyüksün ben mi ? Ben büyüğüm ben... Leicester City.

Sezonun ilk yarısının puan durumu... Çılgın oynadık çılgın. Ligin ilk yarısını 6. sırada bitirdik.

Ligin ikinci yarısında daha iyi bir galibiyet oranı yakalamamıza rağmen sezonu 7. sırada tamamlayabildik. Bir Avrupa Kupası vizesi alamadık. Kupa maçlarında da zaten etkisizdik.

Oyuncularımın sezon içerisindeki performansı... Carlos Fierro ve Paul Gallagher'ın istatistikleri göz kamaştırıyor. Owen Hargreaves, Mariga ve Ziegler ise takıma çok büyük katkı sağladılar. Sezonun tamamında iyi oynadılar.

Sezon boyunca takım halinde oyuncularımın aldığı ödüller aşağıdaki gibi...









Aşağıdakiler de sezon ödülleri...

 Sezonun Futbolcusu - Seydou Doumbia (Manchester United)

 Futbolcuların oylarıyla sezonun futbolcusu - Hulk (Manchester United)

 Futbolcuların oylarıyla sezonun genç futbolcusu - Rochina (Blackburn) Listede Carlos Fierro da var.

 Sezonun golleri... En iyi gol Bolton'lı Fabrice Muamba'dan.

 Altın Eldiven - David De Gea (Manchester United)

Sezonun Menajeri - Serkan Özerik (Leicester City)

Oyuncu Verileri - Gol Kralı : Fernando Torres (Chelsea)
Adam oyunda atıyor, sıkıntı yok.

Yılın Afrikalı Onbiri. Bizden de Sol Bamba var.

Premier Lig - Yılın Kadrosu

Leicester City taraftarları Yılın Futbolcusu olarak Carlos Fierro'yu seçtiler.

Son olarak; taraftarlarımızın seçtiği Yılın Onbiri...
4 Ağustos 2012 Cumartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -