Archive for Ağustos 2011

Tottenham 1 - 5 Man. City | Hezimet

Tottenham'ın sezona hazır bir görüntü vermediği aşikar. Yine de, oturmuş bir kadro sayesinde 2 yıldır başarılı sonuçlar alınması bir referansken; aynı kadronun bu şekilde bir hezimet yaşaması soru işaretlerini beraberinde getiriyor. Takımda gündem yoğun. Çok etkili futbol oynanmıyor. Palacios ve Crouch'un Stoke City'ye transfer olacağı konuşuluyor. Ancak bugün bir bakıyorsunuz; Peter Crouch ilk onbirde sahaya çıkıyor. Son zamanlarda Tottenham'da neyin ne olduğunu ve ne olacağını anlamakta güçlük çekiyorum. Iago ve Adebayor transferleri hakkında yarın yazacağım. Ancak yaz boyunca ihtiyaç olan yerlere transfer yapılmaması düşündürücü.

Geçen hafta Manchester United karşısında golü yiyene kadar iyi bir Tottenham vardı. Golden sonra iş kontrolden çıktı. Ha bugünkü City ve Manchester United'ı kıyasladım da ; Tottenham geçen hafta sahiden iyi yırtmış. Zira Manchester'ın mavileri acımadı. Dzeko'nun golleri konuşuluyor, konuşulmayacak gibi değil. Sezona iyi bir başlangıç yapan Edin Dzeko, bugün White Hart Lane'de zirve yaptı. Bu performansını sezonun geneline yayacağını düşünüyorum. Çünkü harcadığı paralar dolayısıyla eleştirilen Man.City takımı, takım olma yolunda bir hayli yol almış gibi gözüküyor. Mancini'nin başarılı olduğunun ve olacağının kanaatindeyim. Yeter ki; elindeki takımı her zaman bugünkü gibi ofansif oynatsın. Nasri'ye de ayrı bir parantez açmak lazım. Benim çok hayran olduğum bir futbolcu değil. Ancak bugünkü futboluyla adeta şov yapmış. Sol kanadı çok iyi kullanmış; ki karşısında iyi bir sağ kanat oyuncusunun olmamasının da bunda payı var. Dawson ve Kaboul berbat bir ikili görüntüsü veriyorlar. Acilen Ledley King lazım. Ya da 2 yıldır yazdığım gibi; yeni bir stoper. Adebayor'un gelişiyle de Crouch'un gönderilmesi şart. Oturmuş Tottenham kadrosunun yakın zamanda daha iyi sonuçlar alacağını düşünüyorum. Ancak bugünkü hezimet yenilir yutulur cinsten değil... Yine de skor 4-1 olduğunda sevinen Tottenham taraftarları, futbolu eğlence olarak görüyor gibi bir izlenim yaratıyor. Ancak ben White Hart Lane'i daha farklı bir atmosferiyle hatırlıyor ve seviyorum. Bir de; bu berbat formaların futbolculara pek futbol oynama isteği uyandırdığını zannetmiyorum. Son yılların en dandik forması... Günün tesellisi ise; ezeli rakip Arsenal'ın bir başka Manchester ekibi United'a 8-2 yenilmesi... Bu şov gösteriyor ki ; Manchester >>>>>> Kuzey Londra
28 Ağustos 2011 Pazar
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Buralar Gitsin, Sen Gitme

Zorlu bir maçın en kritik anında atılan kafa golüdür Lugano...
Formayı gladyatör kıyafeti, yüreğini kalkan olarak kullanmış bir savaşçıdır.
Sahadaki taraftardır Lugano...
Ruhtur. Uche gibi, Luciano gibi, Appiah gibi...
Kadıköy'deki ilk maçında Antalyaspor'a attığı 2 golle taraftarını selamlayandır Lugano...
Bazen hakeme yapılan gözlük işaretidir.
Çoğu zaman kart gördüğünde gözlerini çıkarandır Lugano...
Formasından çekildiğinde, formayı çıkarıp hakeme itiraz edendir.
Hırslıdır. Sinirlidir. Siniri formaya olan aşkındandır.
Başındaki kanla oynayandır Lugano...
Ayağındaki ağrısıyla oynayandır.
Drogba'ya adım attırmayandır.
Antrenmanlarda en çok çalışandır.
Eline kupa, yüzüne galibiyet yakışandır.
Uruguay'ın kaptanıdır.
Sulu derbide golünü atandır.
İnönü'de 8 işareti yapmaktır.
Fenerbahçe savunmasının bel kemiğidir.
Formanın hakkını verenlerdendir.
Taraftarların ona taktığı lakap ile; "Cesur Yürek"tir. Tota'dır.
Gittiğinde, geldiğinde sevindirdiğinden çok daha fazla üzecek olandır Lugano.
Asla unutulmayacak olanlardandır. Pierre gibi, Uche gibi, Schumacher gibi, Luciano gibi...

Çok ağlarım, çürür gözlerim.
Gidersen eğer...
Gitmek çözecekse,
Biri gidecekse,
Buralar gitsin, sen gitme...

Senin için 15 Mart 2009'da yazmışım; "Buralar Gitsin,Sen Gitme" diye... O zaman gitmemişsin, şimdi gidiyorsun. Arkanda milyonlarca göz yaşı, milyonlarca sevgi bırakıyorsun. Artık maç öncesi "Alfredo Lugano Moreno lay la lay la lay lay" diye çağıracak bir Cesur Yüreğimiz olmayacak. Artık attığı kritik golle bizi sevince boğacak bir Tota'mız olmayacak. Formanın hakkını verdiğin için teşekkürler. Yolun açık olsun Tota! Son kez;

"Alfredo Lugano Moreno lay la lay la lay lay"
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tottenham | Europa League

Moralsiz, keyifsiz bir şekilde geçiştireceğim yine... Yazmayacaktım, ancak blogu arşiv amaçlı tuttuğum için geçiştireyim istedim.

Tottenham ilk maçta Hearts'ı deplasmanda 5-0 mağlup edince, Redknapp bu maçta genç bir kadro sahaya sürdü. Tottenham altyapısını az çok bilen biri olarak, dün oynayan isimlerden Fredericks, Carroll ve Nicholson'ı hiç bilmediğimi yazabilirim. Orta sahada oynayan Andros Townsend zaman zaman kulübede kendisine yer bulan bir isim. Forvette oynayan Kane ise altyapının gelecek vaad eden isimlerinden. Genç kadrosuyla Tottenham Hearts karşısında gol bulmayı başaramasa da, 5-0'ın avantajıyla gruplara kaldı.

A Grubu:
Tottenham (İngiltere)
Rubin Kazan (Rusya)
Paok (Yunanistan)
Shamrock Rovers (İrlanda)


26 Ağustos 2011 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Lazio | Europa League

Lazio Roma'da 6-0 kazanmıştı. Makedonya'ya rahat gittiler. İlk yarısı Rocchi ve Lazarevski'nin karşılıklı golleriyle 1-1 biten maçın ikinci yarısında Hernanes ve bir kez daha Rocchi sahne alınca, Lazio sahadan 3-1 galip ayrıldı.

Rabotnicki (4-4-2): Dimitrievski, Todorovski, Bogdanovic, Chumbev, Lazarevski, Muarem, Velkovski, Vujcic, Nastevski, Manevski, Petkovski.

Lazio
(4-4-2): Bizzarri, Scaloni, Dias (36′ Biava), Diakite, Zauri, Lulic, Matuzalem, Cana, Mauri (56′ Hernanes), Rocchi, Kozak (71′ Ledesma).

Hakem
: Masiah (Israil)

Goller
: 23′ Rocchi, 40′ Lazarevski, 72′ Hernanes, 77′ Rocchi


Bu galibiyetten sonra Lazio, Avrupa Ligi kura çekiminde D Grubu'na düştü.

D Grubu:
Sporting Lizbon (Portekiz)
Lazio (İtalya)
Zürih (İsviçre)
Vaslui (Romanya)


Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Sen Çok Yaşa Fenerbahçe!

Söyleyecek çok şey var, ancak anlayacak çok adam yok. Fenerbahçeli olduğum için gururluyum. Bu akşam bir kez daha gurur duydum. Şampiyon olduğunda sevmedim, bu akşam sevdiğim kadar. Giden, gidecek olan, kalacak olan tüm futbolcularımıza; Ali Koç'a, tüm taraftarlarımıza helal olsun. Üzerindeki çubuklu formaya şükret Fenerbahçeli! O forma üzerinde durdukça, Fenerbahçe bayrağı nesilden nesile dalgalanacaktır.

25 Ağustos 2011 Perşembe
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Federasyona Tavsiyeler

Madem lig işi bu kadar ciddi bir iş değil, madem deneme/yanılma yöntemiyle birşeyler yapabiliyorsunuz; o zaman şunların da lige heyecan getireceğini düşünüyorum. Çok iyi bir futbolseverimdir, öyle böyle değil. Ligin heyecanına bir katkımız olursa ne âla...

  • Maç kadroları 16 kişiye düşürülsün. Böylelikle bir 15 sene öncesine dönebiliriz, müthiş heyecan olur. Hem İngiltere'de kupa formatı hâla böyle. San Marino ve Andorra modelini örnek alıyorsak o ayrı. San Marino ve Andorra kadar olmasa da İngiltere'de de futbol fena değildir.
  • Türkiye Kupası'nda "Altın Gol" uygulamasına geçilsin. 90 dakikası 0-0 biten maçta, uzatmanın ilk dakikasında Sabri Sarıoğlu'nun atacağı bir altın gol hepimizi heyecanlandıracak ve futbolumuzun marka değerini yukarılara çekecektir.
  • Hadi Altın fiyatları pahalı, altın gol uygulaması büyük risk. E "Gümüş Gol" var. Uzatmada Ziya Doğan'ın takımının bala mala atacağı bir gol, ardından devre olana kadar savunmaya çekilmesi; Ayman'ın kesiciliği, Erdinç'in savunmadaki kritik müdahaleleri pek çok futbolsever için merak uyandıracaktır.
  • Ofsayt kaldırılabilir. Böylelikle daha çok gol izleriz, Lig Tv reytingleri tavan yapar. Sir Alex Ferguson'ın "Ofsaytta doğmuş" dediği Filippo Inzaghi bile Spor Toto Süper Lig'de İstanbul Büyükşehir Belediyespor forması giyebilir.
  • 3 korner bir penaltı olabilir. Tabi Alex'in gol olayını abartacağını düşündüğümüzde bu sistem federasyonun pek işine gelmez.
  • Oyuncu değişiklik hakkı sınırsız olsun. Böylelikle kadrodaki her futbolcu maçtan hevesini alır. Futbol çok eğlenceli bir oyun olur.
  • Şortlara da reklam alınabilsin. Allah aşkına, o ne öyle sade sade ? Şort dediğin afilli olur, desenli ve yazılı olur. Hiç mi denize gitmiyorsunuz ? Görmüyor musunuz şortları ? Sade futbol şortu mu olur hiç ?
Benden tavsiyeler bu kadar. Eskiden "bağırmayan taraftar siktirsin gitsin" derdik. Artık "decoder almayan siktirsin gitsin" diyoruz. Herşey futbolumuz için... Lig Tv decoderi almayan futbolsever mi olur alla'sen ? Biz decoder alacağız ki; Erman Toroğlu gibi kahve ağzıyla konuşan yorumcular, gömleğin yakalarını açıp yaptığı absürt yorumlar sayesinde maaş alacak. Alın,verin futbol ekonomisine can verin.
24 Ağustos 2011 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Friedel'a Rağmen 3-0

İngiltere'de bir Manchester United farkı olduğunu kabul etmek gerek... Bu sezonun da en büyük şampiyonluk adayı Kırmızı Şeytanlar. Zorlayabilecek tek takımı yine Chelsea olarak görüyorum. Arsenal rakip olamaz. Manchester City ilk dördü zorlar, ancak şampiyonluk fantastik bir hedef olur. Liverpool'un ise ilk 4'ü zorlayabileceğinden şüpheliyim.

Old Trafford'da ilginç bir kadro seçimi vardı dün Redknapp'ın. Modric'in yokluğunda yerine "satılacak" denilen Niko Kranjcar'ı oynattı. Defansif orta saha olarak ise sürpriz bir isim Jake Livermore sahadaydı. Manchester United'a baktığımızda da aslında pek fark yoktu. Smalling ve Cleverley sezona sürekli forma şansı bularak başladı. Ancak savunmanın ortasını Evans ve Jones'tan oluşturmak bir riskti. Buna rağmen Redknapp'ın kadro seçimini eleştiriyorum. Çünkü iki takım arasında bariz bir kalite farkı var. Bu kalite farkını Manchester'ın genç oyuncuları dengelemiyor maalesef. Üstelik yedek kulübesinde direkt oynamaya alışkın olan Corluka ve Huddlestone varken; Livermore ve Walker'ı oynatmak tuhaftı. İlk yarı beklediğim gibi dengeli bir oyun vardı. De Gea yediği hatalı gollerle rakiplere bir güven vermiş. Tottenham aldığını kaleye vurdu dün. İlk yarıda özellikle Van der Vaart'ın kayda değer bir çabası vardı. Ancak söylediğim gibi; kaleye vurma işinin suyunu çıkardılar. Manchester United maça hızlı ve pozisyonlu başlasa da; devamını getiremedi. Ara sıra etkili geldiler. Ancak insiyatif Tottenham'daydı.

Redknapp ikinci yarı Walker'ın yerine Corluka'yla başlayınca, sağ kanat işlemeye başladı. Lennon ortalıkta gözükmeye başladı en azından. Lennon oyun içinde varsa, Tottenham için pozisyon var demektir. İkinci yarının 15 dakikalık bölümünde Tottenham gol atacak kadar pozisyon buldu. Ancak değerlendiremediler. Manchester United da çok silik bir futbol oynamadı. Aksine onlar da bol pozisyon bulmaya başladılar. Ancak kalede devleşen 40 yaşında bir Friedel vardı. Cleverley'in asistiyle Danny Welbeck şık bir kafayla skoru 1-0 getirdikten sonra Tottenham sahadan silindi. Vasatın altında bir tempoyla, şuursuzca oynamaya başladılar. Redknapp'ın müdahalelerinden hemen sonra Anderson'un golünün gelmesi de işin tadını kaçırdı. Anderson'un golünde Welbeck'in müthiş asistine de dikkat çekmek lazım. 87'de Rooney'in attığı gol şovun son perdesi oldu.

Şöyle ömürlük bir fotoğraf yakalanmış objektiflere. Olamadı şöyle enfes bir fotoğrafımız.

Bir de Friedel'a dikkat çekmek lazım. Şüphesiz Premier Lig'in en istikrarlı kalecisi. Tottenham'a transferini yaşından dolayı yadırgamıştım. Ancak dün inanılmaz bir performans gösterdi. Maçın hakkı kesinlikle 3-0 değildi. Friedel'ın emeklerine yazık oldu. Kendisinden 20 yaş küçük De Gea'dan daha gençti dün. Böyle oynarsa Gomes kaleyi anca kupa maçlarında görür.
23 Ağustos 2011 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Keano Siftahı Yaptı

Amerikalılar ve Robbie Keane transferden dolayı oldukça mutlu... Geçtiğimiz haftaiçi LA Galaxy'ye imza atan Keane, LA Galaxy taraftarları tarafından büyük ilgiyle karşılanmıştı. İdmanlarda dahi imza dağıtan yıldız; haftasonu ilk maçına San Jose karşısında çıktı.

İlk maçında ağları havalandıran Robbie Keane; alışılagelmiş gol sevinci taklasını atarak taraftarı selamladı. Golden sonra kendisini ilk kutlayan da Amerika'daki kankası David Beckham oldu.






Robbie Keane'nin eşi Claudine Palmer de tribündeydi. Ayrıca taraftarlar Keano'ya yine özel ilgi gösterdiler.
22 Ağustos 2011 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Lazio 6 - 0 Rabotnicki

Maçın özet görüntülerini bulamadığım için geçen hafta yazamamıştım. Forma yazısı yazdık lakin, her seferinde belirtmek isteyip unutuyorum. Lazio'nun yeni sezon forma renk tonu şahane. Lacivert formayla müthiş uyum içerisinde... Cisse'ye özellikle çok yakışıyor. İnternete düştüğü an bir tane alacağım.

Reja'nın ilk onbir tercihinde 2 defansif oyuncu izleyeceğiz gibi bu sezon. Çünkü çift forvetli sisteme döndü. Klose ve Cisse'yi yedek bırakamıyor. E Zarate de var, illa ki çift forvet oynamak zorunda kalacak. Marchetti hazırlık maçlarında güven verdi. Savunmada Scaloni, Biava, Dias, Radu dörtlüsü başladı. Orta sahada defansif yönüyle oynayan Ledesma ve Brocchi, ofansif oynayan Hernanes ve Mauri vardı. İleri ikilide iki yıldız; Klose ve Cisse.

Lazio'nun attığı 6 gol de birbirinden kolay goller. Rabotnicki takımı mücadele etmeye değil de, tatile gelmiş sanki Roma'ya. Gol perdesini açan isim Anderson Hernanes. İkinci gol Stefano Mauri'den... Cisse'nin 2, Rocchi ve Klose'nin 1er golü var. Lazio'nun gruplarda ne yapacağını merakla beklemekteyim. Ezeli rakip Roma ise deplasmanda Slovan Bratislava'ya 1-0 yenilerek tur şansını Roma'ya bıraktı. Bir sürpriz olur mu ? Neden olmasın ?
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Hearts 0 - 5 Tottenham

Menajer Harry Redknapp, Şampiyonlar Ligi vizesi kaçınca Avrupa Ligi'nde rezerv takım ile mücadele edeceklerini belirtmişti. Ancak söylediği gibi yapmadı. Tottenham dün ideale yakın bir kadroyla sahadaydı. Sadece iki genç isim; Livermore ve Kyle Walker onbirdeydi. Dolayısıyla uzun zaman sonra asıl mevkisi olan stoperde oynadı Younes Kaboul.

Gomes
Walker - Kaboul - Dawson - Assou Ekotto
Lennon - Livermore - Kranjcar - Bale
Van der Vaart
Defoe

Rafael Van der Vaart, Defoe ve Livermore'un ilk yarım saatte attığı gollerle çok rahat bir maç çıkardı Tottenham. İkinci yarıda da Bale ve Lennon'un attığı gollerle maç 5-0 bitti. Yine genç isimlerden olan Andros Townsend; 70.dakikada Gareth Bale'in yerine oyuna girdi. İskoçya'nın güçlü takımlarından olan Hearts'ın kendi evinde Tottenham'a 5-0 yenilmesi İskoç liginin ne kadar sıradan olduğunun bir göstergesi. Her zaman savunduğum bir görüşü yazayım; İngiltere Championship > İskoçya Premier Ligi. Takımlar arasındaki transferlerde de bunu görebilirsiniz. Rangers'ın golcüleri Boyd ve Miller'ın anca Championship takımlarında oynayabildiğini görüyoruz. Nitekim Celtic ve Rangers da Championship takımlarından transfer ettiği oyuncularla Avrupa arenasına adım atabiliyor.

Rövanşta da benzer bir skor beklentim var. Tottenham iyi bir motivasyonla Avrupa Ligi'ni kazanabilecek güce ve kadroya sahip.
19 Ağustos 2011 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Top 5 - Daniel Güiza


İyisiyle, kötüsüyle Fenerbahçe'de 3 sezon geçirdi okçu... Ben alınmasına karşıydım. Ancak transfer edildiğinde ümitliydim. Kötü bir futbolcu olduğunu da düşünmüyorum. Ancak pek çok örneği olduğu gibi Daniel Güiza da kendisine verilen bonservis bedelinin ve duygusal karakterinin altında ezildi. İki sezon 11er gol attı. Son sezonunda ise sadece 3 maç sonradan oyuna girip 1 hayati gol attı. 11er gol sezon başında incelendiğinde kötü bir sayı değil. Ancak başta söylediğim; bonservis olayına çıkıyor bu da. Bonservisi göz önüne aldığımızda Guiza'nın sezonluk tek golü 1.270.000 euro yapıyor. Transferi bu kadar başarısız kılan da bu zaten... Güiza'nın attıklarından çok kaçırdkları konuşuldu. Özellikle Arsenal maçında kaçırdıklarını unutamıyorum. O maç tek başına 5-6 gol atabilecek kadar pozisyona girdi. Ha Alex gibi bir futbol profesörünün hakkını veremediği de gerçek... Ancak kendimce Güiza'nın çubuklu forma altında attığı gollerden bir top 5 listesi yaptım.

1# İlk sırada reyizin İnönü'de Beşiktaş'ı susturduğu gol var. Fenerbahçe Beşiktaş yarı alanında çoğalmak üzere. Güiza topu tutup destek bekliyor. Güiza'ya destek gelirken arkasını dönüyor ve Semih'le oynuyor. Savunmanın dengesini bozan Semih topu ıskalıyor. Kendi topuna koşan Okçu, tıpkı Kezman gibi aşırtarak Fenerbahçe'yi İnönü'de 1-0 öne geçiriyor. Gelenek devam ediyor. Güiza sus işaretiyle Beşiktaşlı taraftarları kızdırırken, Fenerbahçe maçı 2-1 kazanıyor. Fenerbahçe'nin son yıllardaki en başarısız sezonu olmasına rağmen nağmeler inlemeye devam ediyor.

2# İkinci sırada yine bir derbi, yine Beşiktaş. Maç yeni 1-1 olmuş, Fenerbahçe çok da iyi oynamıyor. Roberto Carlos kaleci Volkan'a geri pas atıyor. Volkan direkt olarak topu ileriye gönderiyor. Islak zeminin etkisiyle hız kazanan top, okçuya asist oluyor. Güiza böylelikle Beşiktaş'a karşı usta bir vuruşla ilk aşırtma golünü atmış oluyor. Fenerbahçe'ye maçı 2-1 kazandırıyor.

#3 numarada şüphesiz Güiza'nın en akılda kalan gollerinden birisi olan, Gaziantepspor'a ceza sahası dışından attığı gol var. Fenerbahçe kötü futbol oynamasına rağmen şampiyonluk umudunu sürdürüyor. Çok kritik ve zorlu bir Gaziantep virajı var. Yine ortaya konan kötü bir futbol olsa da Güiza 32. dakikada attığı golle Fenerbahçe'ye maçı 1-0 kazandırıyor. Emre ve Santos'un solda paslaşaması sonucu Santos boşa kaçan Güiza'yı görüyor ve pasını atıyor. Güiza topu alır almaz, düşündüğünü direkt olarak uyguluyor. Kaleye gönderdiği falsolu top ağlarla buluşuyor ve Kadıköy'de uzun bir aradan sonra bu kadar yüksek bir sesle "Güiza Güiza Güiza" tezahüratları yükseliyor.


#4 numarada yine bir derbi golü var. Eleştirilen ve sakatlıktan çıkan Güiza derbiye onbirde başlamıyor. Derbiye çok çalışan Daum, Galatasaray'ın ağır savunmacılarını Kazım ile ekarte edip pozisyon bulmayı düşünüyor. Nitekim planı da tutuyor. Kazım'ın zorladığı Galatasaray savunmasını Alex 2 sefer geçiyor. Fenerbahçe 2-1 öndeyken oyuna giren Güiza; soldan Santos'un ortasıyla topu alan Mehmet Topuz'un pasını topuğuyla ağlara gönderiyor. Her ne kadar başarısız bir transfer olarak nitelendirilse de; o da Fenerbahçe'ye gelen pek çok ünlü yıldız gibi Galatasaray'a golünü atıp "Gerçek Fenerbahçeli" sıfatını hakediyor. Zaten forma için vermiş olduğu mücadele her zaman onu bizden biri olarak görmemizi sağlayan özelliğidir.

#5 numarada sezonun en flaş gollerinden biri var. İzmir'deyiz, hava yanıyor. İnanılmaz bir kalabalık var. Adeta Fenerbahçe bayramı, her yer sarı lacivert. Maçın başlamasına 10 dakika kala tribüne girebiliyorum. Bucaspor şaşırtan bir futbolla ilk yarıyı 3-1 önde kapatıyor. İkinci yarı Alex'in sahne almasıyla skor 3-3'e geliyor. Kenarda ısınan, sezon başından beri takıma hiç birşey vermeyen Güiza... Tribünler "Güiza Güiza" diye inliyor. Aykut Kocaman da tribünlere cevap verircesine, galibiyet uğruna okçuyu oyuna alıyor. İçimden bir ses diyor; "atacak,maçı kazandıracak". İçimdeki sesle en iyi anlaştığım zamanlardan biri oluyor. Okçu girer girmez aldığı ilk topu ağlara bırakıyor. Akılda kalan Güiza'nın gözyaşları, tribünlerin yıkılışı ve Güiza'nın gol sevincinde sahaya atlayan taraftar. İnanılmaz bir maçı, inanılmaz bir şekilde kazanıyor Fenerbahçe. Maç sonu yaptığı açıklamalarla bir kez daha mutluluktan ağlatıyor reyiz. Sonra birileri çıkıp, bu maçın şikeli olduğunu iddia ediyor. Delinin birinin kuyuya attığı taşı henüz kimse çıkarmış değil...

İyi bir golcü değildi. Transfer başarısı olarak baktığımızda fiyaskoydu. Gitmesine de çok sevindim. Ancak gittiğinde ben de kötü anılar bırakan bir isim olmadığı için, veda etmek isterdim. Çubuklunun hakkını verdiği her dakika için teşekkür etmek isterdim. Yolun açık olsun reyiz...

18 Ağustos 2011 Perşembe
Yazan: steven_stiffler

R.Keane LA Galaxy'de !


Wolverhampton ve Coventry ile başlayıp yükselişe geçen bir golcülük kariyeri var Robbie Keane'in. Orada Çizme'nin yolunu tutup Inter'e gitse de; tutunamayıp Ada'ya geri dönüyor. Efsane Leeds United'ın son demlerinde forma giyiyor. Orada çok gol atamasa da, 7 Milyon Pound karşılığı Tottenham'a transfer oluyor. İşte yukarıdaki fotoğrafla, Tottenham kariyeri başlıyor.

2002'de geldiği Tottenham'ın simge futbolcularından birisi oluyor. Partnerleri değişiyor, o değişmez kalıyor. Ta ki 2008'e kadar. Toplam 107 gol attığı Tottenham'dan 20 Milyon Pound bonservis bedeliyle ayrılıp Liverpool'un yolunu tutuyor.

İşte kariyerindeki düşüş burada başlıyor. Aslında Liverpool'da çok başarısız olduğu yorumlarını abartı buluyorum ben. 7 aylık bir süreçten bahsediyoruz. Bu 7 aylık süreçte ligde 19 maç oynayıp 5 gol atmış, 7 maç 2 gol de Şampiyonlar Ligi istatistiği. 7 aylık süreç ve bahsi geçen rakamlar göz önüne alındığında şans verilmeyi haketmeyecek bir isim değildi Robbie Keane. Liverpool'dan ayrılmasının kişisel tercihi olduğunu düşünüyorum. Ve 12 milyon pound karşılığında tekrar yuvaya dönüşü...

Robbie Keane Liverpool'a giderken Şampiyonlar Ligi'nin cazibesinden de etkilenmiştir muhtemelen. Nitekim Şampiyonlar Ligi'nde forma giydi ve Liverpool adına goller de kaydetti. Ancak Liverpool'un kötü bir sürece sürüklenmesi, Tottenham'ın da yükselişe geçmesi Robbie Keane'e yeniden Şampiyonlar Ligi fırsatı sunacaktı. Ancak düşüşteki Robbie Keane bu fırsatı değerlendiremedi. İlk olarak Celtic'e kiralanmış, İskoçya'da olumlu işler yapmıştı. Döndüğünde Tottenham Şampiyonlar Ligi'ne katılmıştı. Takımın en golcü ismi Defoe'nin sakatlıktan dönmesi Defoe'yi ikinci plana attığı gibi, Redknapp'ın Pavlyuchenko ya da Crouch'u birinci tercih olarak düşünmesi Robbie Keane'i de üçüncü plana atmış oldu. Artık Tottenham'da tutunması zordu. Ezeli rakiplerden birine, West Ham'a kiralanıyordu. Burada da kısa dönemde 9 maç oynamış, sadece 2 gol atmış; üstüne bir de küme düşme duygusunu tatmıştı. Bu piyasasını illa ki etkilemiştir. Ancak Robbie Keane adada kalmak istese, en azından İskoçya'da; tekrar Celtic'te oynardı. 31 yaşındaki yıldız yeni bir maceraya atılmak istedi. Dün gelen resmi açıklamayla 3,5 Milyon £ karşılığında MLS'e, Los Angeles Galaxy'ye transfer oldu. Burada David Beckham, Juan Pablo Angel ve Landon Donovan gibi Premier Lig görmüş,geçirmiş oyuncularla oynayacak. Zaten Donovan da Robbie Keane'in transferinden dolayı memnun olduğunu dile getirmiş.

Bir dönem Beşiktaş kendisiyle ilgilenmişti, ben de bir gün Fenerbahçe'de görmek isterdim. Ancak ABD'de tutunacağını ve kariyerini muhtemelen orada sonlandıracağını düşünüyorum. Belki bir ihtimal Celtic yolunu tutar yine... İrlandalıların Celtic ile bir gönül bağı olduğu aşikâr. İrlanda demişken, Robbie Keane hâla İrlanda Milli Takım tarihinin en golcü futbolcusu unvânını koruyor. 1998'ten beri forma giydiği İrlanda Milli Takımı'nda 109 maçta 51 golü bulunuyor. Bu gollerden birisi de Türkiye'ye...

3 yıllık blog yaşantımda yazdığım 5. Robbie Keane transferi. LA Galaxy'nin yaş ortalamasının hayli yüksek olduğunu düşünürsek 31 yaş genç bile sayılabilir. LA Galaxy'nin ödediği 3,5 Milyon £ ile birlikte Robbie Keane'e futbol yaşantısında ödenen toplam bonservis bedeli 73,800,00 £.

1999 - Coventry (6,000,000 £)
2000 - Inter (13,000,000 £)
2001 - Leeds (12,000,000 £)
2002 - Tottenham (7,000,000 £)
2008 - Liverpool (20,300,000 £)
2009 - Tottenham (12,000,000 £)
2011 - LA Galaxy (3,500,000 £)
16 Ağustos 2011 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori : ,

Djibril Cisse ve Taklaları

Taklalı gol sevinci bir gelenektir. Son dönemlerde ise akla Robbie Keane ve Obafemi Martins gelir. Lazio kariyerine gollerle başlayan Djibril Cisse, Sociedad'a attığı gol sonrası taklalarını konuşturmuş. Lazio güçlü rakiplerle hazırlık maçları oynuyor ve sezona da oldukça hazır gözüküyor. Villarreal, Aris ve Sociedad maçlarında ağları havalandıran Cisse; oldukça çabuk adapte olmuş bir görüntü verirken, bu sezon Serie A'da taklalarını bol bol göreceğimizin sinyalini veriyor. Geçen sezon sakatlık sorunuyla boğuşan Tommaso Rocchi de gelecek sezon için şimdiden hazır gözüküyor. Klose, Rocchi, Cisse, Zarate, Floccari ve Kozak'lı hücum hattına sahip Lazio'yu izlemek için sabırsızlanıyorum.

12 Ağustos 2011 Cuma
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Futbol Merhaba !

Futbolumuz nasıl gelişecek diye düşünürken birden hepimiz futbola hasret bulduk kendimizi. Geçtiğimiz haftasonu başlayan ligler ve maçlarla bir nebze olsun kendimize geldik. Manchester City-Manchester United Community Shield maçında ise zirve yaptık. City'nin mavi forması her zaman sempatik gelmiştir bana. Daha doğrusu rengi kırmızı olan hiç bir takımı sevmediğim gibi, açık mavi forma giyen pek çok takımı sevdiğimi söyleyeyim. Maç izlerken; illa bir taraf tutmak gerekir bazen. İşte dün hem bu yüzden, hem de İddaa'da City'ye oynadığım için City'nin kazanmasını istedim. Ancak kazanan yine Sir ve Kırmızı Şeytanlar'ı oldu.

Ashley Young'un Manchester United ayarında bir futbolcu olduğunu düşünüyorum. Transferi tam zamanında gerçekleşti. Ne çok geç, ne erken. Zaten dün gerek saha içi tavırları, gerek futboluyla takıma adapte olduğunun mesajını verdi. Yeni transferlerden merakla beklenen şüphesiz Agüero'ydu. Ancak Manchester City'ye yeni katılan Agüero'ya şans vermedi Mancini. Mancini'yi Lazio'dan dolayı severim. Dün çok doğru hamleler yapamasa da iyi hoca olduğunu düşünüyorum. Bu kadar yıldızlı bir takımı iyi oynatmaktan daha zor olan oyuncuları birbirine adapte edip başarılı olmaktır. City'nin geçen sezon takım olabildiğini ve başarılı olduğunu düşünüyorum. Biri küçük, biri büyük olmak üzere iki pürüz var sadece. Tevez ve Balotelli. Manchester United'ın yeni eldiveni De Gea'nın performansı da yediği iki hatalı golle birlikte eleştirildi. De Gea'nın erken bir transfer olduğunu düşünüyorum mesela. Ashley Young gibi değil o. Ancak ileride iyi bir kaleci olacağından şüphem yok. Sadece bu süreç içerisinde Manchester'ı kaç kere yakacak onu merak ediyorum. Maçın son dakikasına kadar sahada 2 yıldız vardı. Biri Manchester'ı fişekleyen Nani, diğeri Nani ve arkadaşlarını frenleyen Kompany. Maçın kader anı da 90+4'te bu ikiliyi karşı karşıya getirdi. Kompany takımını yakarken, Nani ellerini kupaya uzatan isim oldu.

Rooney'nin Gûizavâri bir fotoğrafı var arşivlik.

Bir de metalci halleri var tabi...

Futbolu özledik. Manchester takımlarıyla bir merhaba dedik... Yavaş yavaş adapte de olacağız illa ki, ancak Türkiye'de futbolun eski tadını yakalaması için birkaç yıla ihtiyaç olduğu da gerçek. Tabi bu iyimser yaklaşımım...
8 Ağustos 2011 Pazartesi
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Selvi Boylum, Al Yanaklım

Peter Crouch'u pek sevmediğimi, yıldızımızın bir türlü barışmadığını az çok bilirsiniz. Peter Crouch her ne kadar Liverpool ile ün salmış olsa da, Tottenham altyapısı çıkışlı olduğunu da bilirsiniz diye tahmin ediyorum. Fotoğraf da o günlerden... Selvi boylum, al yanaklım...
3 Ağustos 2011 Çarşamba
Yazan: steven_stiffler

Transfer Gündemi'nde Olan Biten

Sergio Agüero (Man. City)
Futbol konuşmayı özlediğimiz şu günlerde, sansasyonel transferleri bile umursamadan geçtiğimiz oluyor. Transfer gündemi bu sezon beklentilerimin biraz altında olsa da göze çarpan, gözden kaçan pek çok heyecan veren transfer haberi geldi yine. Büyük takımlarda çok önemli oyuncuların farklı büyük takımlara geçmesini bekliyordum. Örneğin; Kaka'nın İngiltere'ye, hatta Agüero'yla birlikte Chelsea'ye gitmesini bekliyordum. Chelsea yine takımın taşlarıyla oynamayacak gibi gözüküyor. Bence Chelsea'ye heyecan arayan birkaç takviye lazım. Agüero da bu isimlerden birisi olabilirdi. Ancak, bol keseden harcayan Manchester City yine harcamaya devam etti ve Kun'u renklerine bağladı. 43 Milyon Euro ile de sezonun en pahalı transferi olmuş oldu. Sergio Agüero'nun kalitesi tartışılmaz. Ancak Atletico Madrid'de yapacakları sınırlıydı, onları da yapmayı başardı. Yeni bir heyecan gerektiği her transfer gündeminde bolca haberinin çıkmasından da belliydi. Fakat Manchester City ile de Atletico Madrid'de yapacaklarından fazlasını yapacağını sanmıyorum. En azından La Liga şampiyonluğu gibi, Premier Lig şampiyonluğu da uzun bir süre hayal olacak gibi. Bol alternatifli bir kadroda yeri de garanti olmayacak. Mancini biraz kıl bir hoca, arayı ne kadar iyi tutabileceği de muamma... Adebayor gibi modern futbolun ideal santrforlarından birisinin Man. City'ye gittiğinden beri sıradan bir oyuncu muamelesi görmesi de Agüero hakkındaki şüphelerimi arttırıyor. Man. City'nin kağıt üzerinde çok iyi bir kadrosu olmasına rağmen, çoğunluğun aksine Mancini'nin de iyi bir hoca olduğunu düşünmeme rağmen hâla ligde hedefe ulaşacak bir takım olduklarını düşünmüyorum.

Sebastien Frey (Genoa)
Dünyanın en underrated kalecilerinden birisidir Sebastien Frey. Inter ile açıldığı Serie A'da yıllardır oynamasına rağmen Inter ayarında bir takımda forma şansı yakalayamadı. Uzun zamandır kaleci sıkıntısı çeken Arsenal'da, De Gea'yı transfer etmeden önceki Manchester United'da oynayabilecek bir düzeyde kaleci olduğunu düşünüyorum. Hem fikir olduğumuz pek çok futbolsever de görüyorum. Geçen sezon kaleyi Portekizli eldiven Eduardo korumuş, çok akılda kalıcı bir performans sergileyememişti. Frey ise son zamanlarda Boruc'un gölgesinde kalmış ve yolcu gibi gözüküyordu. Genoa geçen sezon yatırımlarının karşılığını alamamış olsa da, en azından bu sezon için Frey ile kaleyi sağlama aldılar. 31 yaşındaki Frey'in sözleşmesi 5 yıllık.

Souleymane Coulibaly (Tottenham)
Fildişi Sahili'ni 10 sene önce bayrağını bile tanımayacağım bir Afrika ülkesi olarak bilirdim. Fildişi Sahili futbolu denilince de; belki daha önemli isimler vardır ancak benim aklıma sadece önemli takımlarda oynamış Cyril Domoraud ve Fenerbahçe'yi eleyen Feyenoord'da oynayan Bonaventure Kalou gelirdi. Ancak son yıllarda çok iyi bir jenerasyon yakaladılar ve futbolcu fabrikası bir ülkeye dönüştüler. Çoğu futbolcu Fransa'da altyapı eğitimini alsa da Coulibaly onlardan birisi değil. Siena'da aldığı altyapı eğitiminden sonra U17 milli takımıyla tüm dünyanın dikkatini çekerek Tottenham'a transfer oldu. Tottenham iyi bir altyapıya sahip. Obika, Livermore, Rose,Townsend gibi isimler Premier Lig'de kalıcı olacaklardır. Coulibaly'nin ise en az 2-3 senesi var kendisini gösterebilmesi için. Bu süreçte de iyi bir altyapı eğitimi alacağını ve üzerine katacağını düşünüyorum. 'Yeni Drogba' Chelsea'yi değil, bir başka Londra ekibi Tottenham'ı sırtlayacaktır.

Diego Capel (Sporting Lizbon)
Ahmet Çakar'ın bikini iddiasına girerken en güvendiği isimlerden birisiydi Diego Capel. Yine kötü oynamadı bizim maçlarda. Ancak bir Uğur Boral performansı veremedi. İspanyol gazetelerinde Capel yerine Uğur Boral haberleri çıktı. Yaşı henüz genç olmasına rağmen, bu yaşa kadar beklenen patlamayı yapamadı. Porto'nun oturmuş kadrosuyla ortalığı kasıp kavurduğu geçen sezonun ardından rakipleri Benfica ve Lizbon ise bu sezon yaptıkları transferlerle dikkat çektiler. Diego Capel ise daha fazla oynayabilmek adına Lizbon'a geldiğini belirtmiş. Daha fazla oynayacağı konusunda şüphem yok. Performansını ise merakla izleyeceğim. Capel gibi potansiyelli bir oyuncu için 6 Milyon Euro transfer bedeli çok makul.

Gervinho (Arsenal)
Tam Wenger'in sevdiği oyuncu tipi Gervinho. Fransa'da kendisini ispatlamış, başarılar yaşamaya başlamış, genç ve çıtası yüksek. Hem Walcott'ın, hem Nasri'nin yerine oynayabilecek bir oyuncu. Wenger her ne kadar şampiyonluk için mücadele verebilecek düzeyde kadro kuramadığı için eleştirilse de, öyle bir kadroda bile yer bulabilecek bir transfer olduğunu düşünüyorum. Ödenen miktar 10,5 Milyon £.

Alexis Sanchez (Barcelona)
Alexis Sanchez'in Barcelona'ya geleceği, Krkic'in ise Roma'ya gideceği epeydir konuşuluyordu. Akıbeti belli bir transferdi. Alexis Sanchez FM oynayanlar tarafından birkaç yıldır bilinen bir isim. Geçen sene Dünya Kupası'nda yaptığı patlamayla da büyük takımların radarına girdi. Sezon içerisinde Udinese'deki performansıyla Dünya Kupası performansının tesadüf olmadığını kanıtlayınca da, dünyanın en iyi takımlarından birine transfer olmayı haketti. Barcelona takımın taşlarıyla pek oynamayan bir ekip gibi gözükse de; her sezon hücum hattında bir tane değişiklik yapıyor. Alexis Sanchez'in Barcelona'ya uygun oyun yapısı onu başarıya ulaştıracaktır.

Fernando Muslera (Galatasaray)
Muslera transferi resmen bittiğinde ayrı bir başlık altında yazacaktım ama fırsat bulamadım. Copa America öncesi transfer bitseydi, yazdıklarımdan sonra; "ben demiştim" diyerek bilmişlik taslayacaktım. Fakat transfer Copa America esnasında netlik kazandığı için Muslera hakkında yazacaklarım da azaldı. Hem 2010 Dünya Kupası'nda, hem 2011 Copa America'da kendisini kanıtladığını söylemek yanlış olmaz. Kalitesi tartışılmaz. Galatasaray'a son yıllarda gelen en iyi kaleci. De Sanctis de iyi bir kaleciydi ancak Muslera bir gömlek üstü. Lazio'daki kariyeri Carrizo'nun yedeği olarak başlasa da; Carrizo'nun rezalet performansıyla formayı aldı ve bir daha da bırakmadı. Penaltılarda çok başarılı olduğunu düşünmüşümdür hep. Fizik avantajını iyi kullanıyor. En büyük handikapı olan yan topların Türkiye'de en tehlikeli pozisyonlar olduğunu düşünürsek, yerden yere vurulma riskinin de olduğunu söyleyebilirim.

Nigel Reo-Coker (Bolton)
Reo-Coker'ı West Ham yıllarından beridir takip ettiğim için boşta olmasına şaşırmıştım. Fenerbahçe'nin ön libero transferi düşündüğü dönemde Lass peşinde koşacağımıza Nigel Reo-Coker transferini bitirmemiz gerektiğini birkaç yere de yazmıştım. Neden Reo-Coker ? Cevabı basit aslında. Bedava olması büyük bir etken. Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi cazibesinin de olması da öyle... İngiliz olması, Premier Lig altyapısıyla kendisini geliştirmesi ve tempolu futbola yatkın olması da Fenerbahçe'ye isteme sebeplerimden biriydi. Orta sahamızda bir Lass etkisi yaratacak olmasa da, bir sınıf üste taşıyacağı kesindi. Bedavaya alınacak olması da sezon içerisinde iyi performans gösterdiği zaman bir transfer başarısı olarak nitelendirilecekti. Olmadı. Joey O'Brien ve Matt Taylor'ın West Ham'a gitmeleriyle Reo-Coker transferini bitirdi Bolton. İhtiyaçları doğrultusunda iyi bir transfer yaptılar. Sözleşmesi 2 yıllık...

Alessandro Diamanti (Bologna)
Küme düşen Livorno'dan Premier Lig'e, Zola aracılığıyla West Ham'a gitmişti Diamanti. West Ham'da neler yapabileceği konusunda şüphelerim vardı. Ancak Zola'nın güvendiği oyuncu hem iyi futbol oynadı, hem gollerini attı. Saç şekilleriyle de her hafta dikkatleri üzerine çekti. Zola ayrıldıktan sonra onun da ayrılma vakti gelmişti ve Serie A'ya yükselen Brescia'da buldu kendisini. Brescia gibi vasatın altında bir takımın en önemli yıldızıydı ancak takımı ligde tutmaya yetmedi. Brescia'nın biraz daha üstü bir takım olan Bologna'ya transfer oldu. Bologna'nın iyi forvetleri var bu sezon. Muhtemelen orta sahanın solunda değerlendirilecektir.

Charles N'Zogbia (Aston Villa)
En etkili oyuncularından Ashley Young'ı Manchester United'a satan Aston Villa, yerini Charles N'Zogbia ile dolduracak. N'Zogbia bek özellikleri olmasa da, sol bek tecrübesi de olan bir oyuncu. Ancak Aston Villa'da bek oynamasına gerek kalacağını düşünmüyorum. Mevcut kadroda mutlaka sol kanatta oynayacak, hücumda Darren Bent'i besleyecek oyunculardan birisi olacaktır. 10 numaralı formayı giyecek olan Charles N'Zogbia'nın sözleşmesi 5 yıllık. Wigan'a ödenecek olan transfer bedeli ise 10 milyon £.

Atila Turan (Sporting Lizbon)
Bu transfere üzüldüm işte. Atila Turan Fransa'nın genç milli takımlarında oynayabilecek düzeyde yetenekli bir oyuncu. Grenoble mali durumlarından dolayı amatör küme yolcusu. Eldeki para eden oyuncularını satıyorlar. En etkili isimleri Daisuke Matsui'yi de sattılar. Fenerbahçe'nin sol bek sıkıntısı varken, ,Türk vatandaşlığı bulunan Atila Turan'ı kaçırması büyük kayıptır. Kaçan balık büyük olacaktır. 1 Milyon Euro transferde bahsi geçen rakam. Bildiğin bedava... Geçen sezon Ligue 2'de 22 maça çıkmış. 3 de golü varmış. Sporting Lizbon ışığı görmüş olacak ki; işini garantiye almak adına 30 Milyon Euro serbest kalma maddesi koymuş sözleşmeye. Atila için hayırlı olsun.

Adrian Lopez (Atletico Madrid)
Deportivo'nun küme düşmesi Adrian Lopez'i küme düşürmedi. Aksine, bonservissiz bir şekilde üst düzey bir takıma transfer oldu. Çok golcü bir oyuncu değil ancak Atletico Madrid'de bu özelliği kazanacak potansiyelde bir isim olduğunu düşünüyorum. Agüero da ayrıldıktan sonra Forlan'ın takımın en büyük gol silahı olarak kaldığını, forvetteki partneri olmaya en yakın isim olarak da Salvio'nun olduğunu düşünürsek; Adrian Lopez de sık sık forma şansı bulacaktır.

Mirko Vucinic (Juventus)
Stilini pek beğenmesem de Mirko Vucinic'in kariyerinin sürekli yükselişte olduğu ve başarılı form grafiğine sahip olduğu bir gerçek. Serie A'da Lecce ile kendisini ispatlayan Vucinic, Roma ile pek çok başarı elde etti. Şimdi ise rotası eski günlerini arayan İtalya'nın en büyük kulübü Juventus. Vucinic'in bonservis bedeli 15 Milyon Euro, 4 yıl boyunca yıllık alacağı ise 3,5 Milyon Euro. Bol hücum alternatifli bir takıma gitmiş olsa da muhtemelen Conte'nin ilk tercihi olacaktır.

Emerson (Benfica)
2 sene önce Lille ile eşleşmemizde dikkatimizi çekmişti Emerson ismi. Sol bekte kalitesini belli ediyordu. Ofansif katkısı çok üst düzey olmasa da defansif yönü oldukça üst düzey. Trabzonspor maçında da sahada en beğendiğim oyuncu oldu. Fabio Coentrao'nun yerine transfer edildiği göz önüne alınırsa beklentiler de oldukça yüksek. Ancak asla bir Fabio Coentrao olamaz. Fabio Coentrao deyince hücumcu bir kanat oyuncusu aklıma geliyor. Emerson daha çok savunma yönüyle dikkat çekiyor. Zaten gol istatistiğine bakarsanız, ofansif anlamda çok üst düzey katkı beklemezsiniz.

Jürgen Klinsmann (ABD Milli Takımı)
Bir transfer haberi de milli takım düzeyinde yazalım. Jürgen Klinsmann ve şandeli benim çocukluğumun efsanelerindendir. Tottenham forması giymiş olması da ayrı bir sempati beslememe sebep olmaktadır. Bradley'in Amerika futboluna sınıf atlattığı yadsınamaz bir gerçek. MLS'te pek çok ünlü futbolcu forma giymeye başlamışken, Milli Takım hocalığı için de ünlü bir isim gelmesi şart olmuştu. Alman Milli Takımıyla kısa sürede iyi işler yaptığı da göz önüne alındığında ABD'nin dünya futbolunda bir şansı olabileceği düşünülebilir.

Shay Given (Aston Villa)
Shay Given ismi Newcastle'da geçirdiği seneleri hatırlatır bana. 35 yaşındaki kaleci Joe Hart'ın gölgesinde kalınca, ee Aston Villa da Friedel'ı Tottenham'a kaptırınca Villa Park yolunu tutmuş oldu. Üstelik sözleşmesi 5 yıllık. 35 yaşındaki kaleciye 5 yıllık sözleşme! Brad Friedel da 37 yaşında Aston Villa'ya gelmiş, 40 yaşına kadar kaleyi korumuştu. Şimdi sıra Shay Given'da...

Robert Acquafresca (Bologna)
3 yıl önce Cagliari'deki patlaması ve İtalya 21 yaşaltı Milli Takımı'ndaki performansıyla yolu Inter'e düşmüştü Acquafresca'nın. Daha sonra Genoa'ya transfer olmuş, önce Atalanta'ya sonra tekrar Cagliari'ye kiralanmıştı. Geçen sezonu Cagliari'de geçiren Robert Acquafresca çok kötü bir performans göstermemesine ve 8 gol atmasına rağmen Genoa tarafından tekrar kadroda düşünülmedi bu sezon. Yeni rotası Bologna. Bologna'da kiralık oynayacak. Di Vaio, Vantaggiato gibi isimlerle oynayacak. Vantaggiato ismi de senelerdir hakettiği Serie A'da yer bulamamış bir isimdir. 23 yaşındaki Acquafresca'nın bu sezon Bologna'da minimum 10 gol atacağını düşünüyorum.

Santi Cazorla (Malaga)
Paris SG'e ayrı değineceğim. Malaga'ya da ayrı değinmek gerekebilirdi. Zira harcadıkları paralar küçümsenecek miktarlar değil. Aldıkları oyuncular da küçümsenecek isimler değil. Bunlardan birisi Santi Cazorla. Sakatlanana kadar İspanya Milli Takımı'nın da vazgeçilmez isimlerinden birisiydi. İyi bir hocaya ve yıldızlarla dolu bir kadroya sahip olan Malaga'nın ligde yapacaklarını sabırsızlıkla bekliyorum. Cazorla ve Buanonotte ise birlikte mi oynarlar, forma rekabeti mi yaparlar göreceğiz. 21 Milyon Euro da müthiş bir para Villarreal için.
2 Ağustos 2011 Salı
Yazan: steven_stiffler
Kategori :

Tozlu Sayfalar

Öne Çıkan Yayın

Verona ile Kasıp Kavurduk - FM 2017

Çoluk çocuk sahibi olacak yaşa geldim ama hala Football Manager geleneğini sürdürmekten büyük keyif alıyorum. Benim için bu geleneklerden...

Takip Ettiklerim

Kategoriler

Yazar Kafe

Translator

- Copyright © Serkan Özerik -